
Bahçeşehir Üniversitesi (BAU), Japonya Mukogawa Üniversitesi iş birliğiyle “Afetlerde Zarar Gören Kentlerin Tarihi ve Kültürel Dokusunun İhyası” projesini hayata geçiriyor. 6 Şubat depremlerinde zarar gören Antakya’da inceleme yapan Japon ve Türk mimarlar, tarihi kent ve kültür dokusunu özüne döndürecek en etkin yolun bulunması için akademik çalışma başlattı.
Japonya Kültür Bakanlığı Kültür İşleri Ajansı’nın ödeneğiyle gerçekleşen proje, Mukogawa Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ile BAU Mimarlık ve Tasarım Fakültesi iş birliğiyle hayata geçiriliyor. Yaklaşık iki yıl sürmesi hedeflenen ve üç etaptan oluşan proje kapsamında, depremlerden sonra hasar gören tarihi kent dokusunun ve kültürünün özüne döndürülmesi için en etkin yolun bulunması amaçlanıyor. Gerçek bulgulardan yola çıkarak bir yol haritası oluşturulması amaçlanan proje için geçtiğimiz yıl binlerce insanımızı kaybettiğimiz 6 Şubat depremlerinde büyük yıkımın yaşandığı Hatay’ın merkez ilçesi Antakya model olarak belirlendi.
Birçok kültürel mirası bünyesinde barındırması sebebiyle tercih edilen Antakya’da deprem sonrası yapılan çalışmaları yerinde görmek isteyen Japon uzmanlar, projenin birinci etabı için geçtiğimiz hafta Türkiye’ye geldi. Çalışmaların Japonya ayağını yürüten Mukogawa Üniversitesi Mimarlık bölümü akademisyenlerinden Prof. Kazuhiko Yanagisawa, Japon mimar Prof. Sihigeki Tosu ve projenin hayata geçirilmesini sağlayan BAU Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Dündar eşliğinde Hatay’a giderek Antakya’da incelemelerde bulundu.
ÜÇ GÜNLÜK İNCELEME

Akademisyenlerden oluşan heyet üç gün süren çalışmada, depremde hasar gören yapıları ve deprem sonrasında yaşanan gelişmeleri yerinde gözlemledi. Antakya’da yaşayan insanlarla da görüşen Türk ve Japon uzmanlar, deprem ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili bilgi aldı. Kentte görev yapan bazı mimar ve yerel yapı sorumlularıyla tarihi kentin ihyası için fikir alışverişinde bulunuldu. Antakya’daki çalışmanın ardından Japonya’ya gitmek üzere İstanbul’a gelen heyeti, BAU Rektörü Prof. Dr. Esra Hatipoğlu makamında kabul etti.
TEMEL AMAÇ, İNSANIN DA İÇİNDE OLDUĞU KÜLTÜREL MİRAS

Prof. Dr. Murat Dündar, eğitim amaçlı akademik proje ve Antakya’ya dair gözlemlerle ilgili bilgi verdi. Projenin odak noktasının, afet sonrası tarihi kent dokularının ihyasına yönelik nasıl bir çalışma yürütülmesi gerektiğini belirlemek olduğunu belirten Dündar, insan unsuruna vurgu yaparak “Tarihi kent dokularının ihyası kavramı sadece fiziksel anlamda görünür bir kent dokusu olarak kalmıyor. Kent kültürü dediğimizde, insanın kültür hazinesinin nasıl geri kazandırılabileceğine dair de bir süreci irdeliyor olacaklar. Burada temel amacımız, Antakya’da yer alan tarihi yapılar ve tarihi nitelikte olduğu düşünülen kent dokusudur. Her yapı tescilli tarihi eser olmayabilir ancak tarihi dokunun bir parçası olmuştur. Dokunun kendisi artık tarihi bir öneme sahiptir. Japon meslektaşlarımızla yürütülen bu çalışma kapsamında, Antakya örneği üzerinden kent dokusunun nasıl yeniden ayağa kaldırılabileceği irdelenecektir” dedi.
ON ÖĞRENCİ JAPONYA’YA GİDECEK
Projenin devamında üç hafta sonra Mukogawa Üniversitesi’nin davetlisi olarak Japonya’ya gidecek olan Dündar, internet üzerinden yerel halktan bazı insanların da katılacağı görüşmelerin süreç içerisinde devam edeceğini belirtti. Sonraki aşamada, BAU Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’nden bazı akademisyenler ve değişim programı için Japonya’ya gidecek on öğrenci de projeye dahil olacak.
GERİ DÖNÜŞLER UMUT OLDU
Prof. Dr. Murat Dündar, Antakya’da verimli bir inceleme süreci yaşadıklarını belirterek projeye olan ilginin sevindirici olduğunu söyledi. Antakya’daki yıkım karşısında dönüşümün hemen gerçekleşmesini beklemediklerini belirten Dündar, insanların kentlerine geri dönmeye başladıklarını ve kaldıkları yerden devam etmek için önemli adımlar attıklarını gördüğünü ifade etti.

Bu durumun sevindirici bir gelişme olduğunu söyleyen Dündar, sözlerine şöyle devam etti: “Bazı oteller açılmış ve içine girdiğinizde dışarıdaki yıkıntı görüntülerinden tamamen uzaklaşıyorsunuz. İş yeri sahiplerinden bazıları geri dönmüş. Orada da benzer manzaralar var. Deprem yıkıntıları arasında çalışıyor gibi değil bu işletmeler. Yaşamlarına, deprem öncesindeki işletme kültürüyle devam ediyorlar. İnsanların kente dönüp işlerini daha önceki gibi yapıyor olmaları çok önemli. Bunu başka kentlerde görmek kolay değil. Bu durum kente olan aidiyet hissiyle ilgili biraz. Geri dönmek için kentteki koşulların düzeltilmesini beklemiyor olmaları da çok önemli. Sanki kenti düzeltmek için geliyorlar, bu da kentin eski kültürel yapısına dönüşüne katkı sağlıyor. Çoğu insan farklı bölgelerde ama gördüklerim onların da geri gelerek kentin ihyasına katkı sağlayacaklarının bir işareti gibi.”