Kapatmak için ESC'ye basın

Yıl Kapanırken: Zaman, Eşikler ve Vakti Gelenler

Prof. Dr. Özlem Karaırmak
BAU Eğitim Bilimleri Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı

Yıl kapanırken, acaba iç dünyamızda da bazı şeyler kapanır mı? Yılın son ayında muhasebe defterlerinin kapatılması, bilançoların hazırlanması yalnızca iş hayatına mı aittir, yoksa farkında olmadan bizi de bir içsel hesaplaşmaya mı davet eder? Bu zamanlar genellikle geriye bakma zamanıdır. Neyi aldık, neyi verdik, neyi taşıdık, neyi yarım bıraktık… Yapılanlar, yapılamayanlar, ertelenenler, hiç başlayamayanlar yan yana gelir. Bütün yıl boyunca susturulan sorular, bu dönemde daha yüksek sesle ortaya çıkar.

Sanki yeni gelen yılla birlikte yepyeni bir yaşam başlayacakmış gibi tuhaf bir umut da sarar her yanı. Masalsı yeni yıl ışıkları, belki yağan kar, her şeyin sıfırlanabileceği hissini uyandırır. Çoğu zaman hiç uygulanmayacağını bildiğimiz yeni yıl kararları alınır. Çocuksu bir neşe sarar insanı; yapamadıklarını yeni yılla birlikte yapacağına inanmak ister. Bu umut, kırılgan ama insancadır.

Antik çağlarda zaman, bugünkü gibi doğrusal değil; daha çok döngüsel olarak algılanırdı. Yeni yıl, eski olanın silinmesi değil; hayatın bir döngüsünün tamamlanması ve yeni bir döngünün başlaması anlamına gelirdi.

Modern dünyada ise zaman bir çizgiye dönüştü. İleri doğru akan, durmaksızın ölçülen, yetişilmesi gereken bir şey. İnsan, zamanı yönetmeye, hızlandırmaya, verimli kılmaya çalışıyor. Takvimler, saatler, hedefler bu yüzden bu kadar  hayatımızın merkezinde yer alıyor.  Herşeyi büyük bir hız içinde yaşıyoruz. Modern insan zamana hükmetmeye çalışıyor

Döngüsel zamanın doğal bir parçası olan yaş almak, modern dünyada bir kaygı nesnesine dönüştü. Yaşlanmak korkulan bir şey haline geldikçe, yaşlanmamak için koca bir endüstri oluştu. Zamanı durdurmak bedenin yaş almasını durdurmak anlamına geldi.

Yeni yıl önümüzde beklerken, arkamızda da koskoca bir yıl bıraktık. Aralık ayında iki zamanın arasındayız. Antik Roma’da bu eşik hâlinin bir adı vardı: Janus. Kapıların, eşiklerin, geçişlerin ve başlangıçların tanrısıydı Janus. İki yüzlüydü; biri geçmişe, diğeri henüz gelmemiş olana bakardı. Bu yüzden Janus, yalnızca yeni başlangıçların değil, kapanışların da tanrısıydı. Bugün Ocak ayını ifade eden January sözcüğü de adını ondan alır. Janus’un iki yüzü sanki şunu hatırlatır: Bir şeye başlamadan önce, neyin bittiğini görmek gerekir.

Peki yeniye geçmek gerçekten bu kadar kolay mı? Yeniye adım atmak için ne gerekir? Janus’a göre ilk adım, geride kalanı fark etmektir. Geçen yılla birlikte neleri geride bıraktık, neleri istemeden taşıdık, neleri hâlâ yanımızda sürüklüyoruz? Geçmişi onurlandırmadan geleceğe bakmak mümkün müdür?

Antik Yunan’da Kronos, ölçülen, akan, ardışık zamanı temsil ederdi; günlerin, ayların, yılların birbirini izlemesi gibi. Takvimle ve saatle bildiğimiz zamandır bu. Beklemez, yavaşlamaz, kimseye göre ayarlanmaz. Yıl sonları, Kronos’un en çok hissedildiği anlardır: “Bir yıl daha geçti” duygusu belirginleşir.

Ama Antik Yunanlılar bir de Kairos’tan söz ederdi. Kairos, uygun anı, vakti gelmiş olan zamanı ifade ederdi. Sayılabilen zamandan bağımsızdır; bir şey olgunlaştığında ortaya çıkar. Chronos “ne zaman?” diye sorar. Kairos ise “şimdi mi?” der.

Belki de yıl sonlarında artan huzursuzluk, Kronos’un hatırlattığı geçip giden zamandan çok, Kairos’un fısıldadığı şeylerle ilgilidir. Çünkü bir şeyin vakti gelmiş olması, ardışık zamandan bağımsızdır. Kronos, akmaya devam ederken, bazı kararlar, bazı bırakışlar, bazı yaslar, bazı yenilikler kendileri için vaktin geldiğini belli eder. Acaba bu eşikte beklerken neye merhaba demek için bekliyoruz ?

Belki de yıl kapanırken mesele yeni bir yıla girmek değildir. Mesele, vakti gelmiş olanı fark edebilmektir. Her eşik geçilmek zorunda değildir. Her şey aynı anda kapanmaz. Bazen iyileşme, ileriye doğru atılan büyük adımlarda değil; bir eşiğin önünde durup nefes alabilmekte başlar.

Janus’un iki yüzü hâlâ eşiğin başında duruyor. Biri geride kalana, diğeri henüz gelmemiş olana bakıyor. Belki de yıl kapanırken bize iyi gelecek olan, hızla içeri girmek değil; bu iki bakışın arasında bir an durabilmek. Çünkü bazı geçişler, ancak durarak mümkün olur. Ancak durduğumuzda fark ederiz. 

Belki de tesadüf değildir; Türkçede bu aya “Aralık” denmesi, yılın bitmediği ama henüz de başlamadığı, iki zamanın arasına sıkışmış bir eşiği işaret eder.