
Dr. İsmet Aydın
BAU Konservatuvar Müdürü
Yapay zekâ (YZ) teknolojilerinin hızla geliştiği 21’inci yüzyılın ikinci çeyreğinde, müzik kültürlerinin taşıdığı antropolojik, estetik ve sosyolojik değerleri tartışma odağına alarak, yapay zekânın kültürel müzik pratikleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek, kültürel araştırmalar için en güncel tartışma konularından birini oluşturmaktadır.
Müzik kültürlerinin yalnızca birer sanatsal üretim alanı değil, aynı zamanda birer toplumsal hafıza ve kimlik taşıyıcısı olduğu vurgulanmalı ve yapay zekânın bu çok katmanlı yapıyı nasıl dönüştürebileceği meselesi ele alınmalıdır. Bu bağlamda, teknolojik gelişmenin kültürel sürdürülebilirlik ile nasıl uzlaştırılabileceği sorusu özellikle yerel müzikal unsurlar ve folklor alanı için temel tartışma konularından birini oluşturmaktadır.
Yapay zekâ teknolojilerinin yaratıcı endüstrilere entegrasyonu, müzik alanında da yeni tartışmaları beraberinde getirmektedir. Müzik üretiminin seri bir yaratım sürecine dönüşmesi, stil taklitlerinin algoritmalar aracılığıyla yapılması ve dijital ortamda ses sentezi olanaklarının gelişmesi hem müzisyenlik pratiğini hem de kolektif müzik kültürlerini yeniden tanımlamaktadır.
Müzik kültürlerinin YZ çağında nasıl bir işlev ve pozisyon üstleneceği sorusu artık kritik bir hale gelmiştir. Müzik kültürü, belirli bir topluluğun tarihsel, sosyal ve coğrafi bağlamda şekillenmiş müzikal üretim, icra ve aktarım pratiklerinin bütünüdür. Bu bağlam, yalnızca ses organizasyonunu değil, performans ritüellerini, toplumsal işlevleri ve duygusal deneyimleri de içerir. Dolayısıyla müzik kültürleri, sadece estetik bir mesele değil kimlik, hafıza ve aidiyetle doğrudan ilişkilidir.
YAPAY ZEKÂ İLE MÜZİK KÜLTÜRLERİNİN İMTİHANI
YZ tabanlı sistemler, son yıllarda besteleme, çalgı modelleme, stil betimleme ve performans analizinde oldukça etkin hale gelmiştir. OpenAI’ın MuseNet, Google’ın Magenta projesi ve Amper gibi yazılımlar, çok çeşitli müzik türlerinde özgün kompozisyonlar üretebilmektedir. Ancak bu üretim biçimi, müzikal içeriğin “veri”ye indirgenmesiyle gerçekleştiğinden üretimin kültürel bağlamı büyük oranda dışarıda kalmaktadır. Bu nedenle 1950’li yıllar itibariyle gündeme gelen “kültür olarak müzik” yaklaşımı bize göre kapsamlı bir biçimde yeniden ele alınma arifesindedir.
YZ, küresel müzik estetiğinde belirleyici bir rol oynayan Batı merkezli tonal yapıların ve bu referanslara dair müzik eğitim materyallerinin yaygınlığı dolayısıyla algoritmik olarak öğrenilmesini kolaylaştırdığı için diğer kültürlerin müzik sistemleriyle çalışmakta “şimdilik” sınırlı kalmaktadır. Örneğin mikrotonalite, sözlü aktarım gelenekleri ya da doğaçlama temelli müzikal sistemler, algoritmik mantıkla kolayca ifade edilememektedir. Bu durum, kültürel müziklerin özgünlüğüne dair durumu daha da güçlendirmekle birlikte temsilinin ve sürdürülebilirliğinin önünde de önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
KÜLTÜREL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE ETİK
YZ’nin kültürel veriyle çalışması; izinsiz kullanım, temsil sorunu ve bağlam dışı aktarım gibi etik tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Yerel halkların müzikal pratiklerinin veri havuzlarında bağlamından kopuk şekilde kullanılması, bir tür dijital sömürgeleşmeye neden olabilmektedir. Dolayısıyla kültürel sürdürülebilirlik, yalnızca geleneklerin korunmasıyla değil, temsilin adil ve etik bir biçimde gerçekleştirilmesiyle mümkündür.
Bu noktada ortaya çıkabilecek bazı imkânlar şunlardır:
-Kültürel müziklerin dijital arşivlenmesi ve kültürel bağlamına dair folklorik bilgilerle birlikte sunulması,
-YZ sistemlerinin kültürel çeşitliliği öğrenmeye yönelik eğitilmesi ve bu alanda araştırma faaliyetlerinin desteklenmesi,
-Topluluk temelli dijital üretim ağlarının kurulması, farklı müzik geleneklerine maruz kalarak yeniden kültürlenen toplulukların birlikte müzik üretmelerine yönelik yeni alanlar tasarlanması,
-Kültürel müzik icracılarının YZ araçlarını dönüştürerek kullanması.
Sonuç olarak, yapay zekâ çağında müzik kültürleri, sadece korunması gereken bir miras değil, aynı zamanda dijital geleceğe yön verecek olan canlı bir bilgi kaynağıdır. YZ teknolojileri, kültürel bağlamdan beslendiğinde yalnızca teknik değil, insani yaratıma çok daha fazla yaklaşan bir üretim alanı açabilir. Bu nedenle geleneksel folklorik müziklerin YZ ile kurduğu ilişkinin yeniden tanımlanması ve yönlendirilmesi, 21’inci yüzyılın en kritik kültürel meselelerinden biridir.
Dijital müzik köyleri, geleneksel müzik pratiklerinin dijital ortamda sürdürülebilirliğini sağlamak, çok kültürlü üretimi desteklemek ve yerel icracılarla küresel kullanıcıyı bir araya getirmek amacıyla tasarlanmış sanal topluluklar olarak hayal edilebilir.
Modern bireyin müzikle kurduğu ilişki, tüketici odaklı ve anonimleşmiş durumdadır. Dijital müzik köyleri; öğrenme, paylaşım ve üretim yollarıyla kişiyi tekrar bir müzik kültürünün parçası hâline getirebilir. Böylece sadece geçmişin korunması değil, yeniden üretimine dair de geleneksel kalıpları zorlayan, belki de yeni ufuklar ortaya koyan özgün bir alana imkân tanıyabilir.