
Prof. Dr. Hümeyra Adıgüzel
BAU İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı
Geçenlerde fakültede öğrencilerle sohbet ederken biri şöyle bir şey sordu: “Hocam, sürdürülebilirlik deyince sadece çevre mi geliyor aklınıza? Yoksa başka şeyler de var mı işin içinde?”
Gülümsedim. Çünkü bu soru, bugünün en temel yanlış anlamalarından birine dokunuyordu.
Evet, sürdürülebilirlik elbette çevreyi korumaktır, doğaya saygıdır. Ama sadece bundan ibaret değil. Aslında bu kavram, ekonomik dayanıklılıktan toplumsal eşitliğe, kurumsal şeffaflıktan nesiller arası adalete kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Ama asıl mesele şu: Bu güzel kavramları hayata geçirebiliyor muyuz? Yoksa güzel konuşmalar, süslü raporlar ve niyet mektuplarından mı ibaret kalıyor her şey?
NİYET ETMEK YETMİYOR!
Sürdürülebilirliğin en büyük tuzağı şu: “Biz bu konuda çok duyarlıyız.”
İyi de neye göre? Ne yaptık? Ne kadar yaptık? Etkisi ne oldu? Ve en önemlisi: Bunları kim, nasıl ölçtü? İşte tam burada denetimin önemi devreye giriyor. Denetim dediğimiz şey sadece rakamları kontrol etmek değil, aslında sözümüzle eylemimiz arasındaki mesafeyi ölçmek. Söylediklerimizle yaptıklarımız ne kadar örtüşüyor? Ne kadar samimiyiz? Nerede eksik kaldık?
DENETİM: KONTROL DEĞİL GÜÇLENME ARACI
“Denetim” kelimesi genelde soğuk gelir insanlara. Sanki bir şeyleri yanlış yaptığımızı göstermek için varmış gibi. Oysa iyi denetim, cezalandırmak için değil, iyileştirmek için yapılır.
İster bir kamu kurumu olun, ister bir üniversite, ister bir işletme… Denetim, aynaya bakmak gibidir. Ama bu ayna sadece “doğru mu, eksik mi?” diye soran bir ayna değildir. Asıl şudur: “Biz gerçekten hedeflediğimiz yere doğru ilerliyor muyuz?”
Çünkü denetim sadece evrak kontrolü değildir. Denetim, kaynakları nasıl kullandığımızı, ne kadar verimli olduğumuzu, koyduğumuz hedeflere ne kadar yaklaştığımızı anlamamıza yardım eder. Yani aslında biz nereye varmak istiyoruz ve gerçekten oraya giden yolda mıyız, bunu bize dürüstçe gösterir.
Kendimizi görmekten korkmazsak, gelişmekten de korkmayız. Ve işte o zaman denetim, sadece kontrol değil, bir gelişim ve dönüşüm aracı olur.
Üniversitelerde örneğin, sosyal sorumluluk projeleri yapıyoruz. Güzel. Ama bu projeler gerçekten öğrencilerde bir farkındalık yaratıyor mu? Topluma katkısı ölçülüyor mu?
İşte bu sorulara dürüstçe cevap verebilmek için denetime ihtiyaç var.
GÜVEN İNŞA ETMENİN YOLU
Bir lider olarak, bazen hep ileriye bakma telaşıyla “Şunu da yapalım, bunu da başlatalım” derken yapılanların etkisini takip etmeyi ihmal edebiliyoruz. Ama sürdürülebilirlik yolculuğunda bu takip, yani denetim, en az vizyon kadar önemli.
Çünkü denetim, sadece yönetimi bilgilendirmekle kalmaz, topluma güven verir.
“Bakın, sadece söz vermiyoruz. Ne yaptığımızı da ölçüyoruz, sorguluyoruz, gelişiyoruz” diyebilmenin yoludur denetim.
SON SÖZ: YOLCULUĞUN İKİ AYAĞI
Sürdürülebilir bir gelecek için önce niyet ederiz, hedef koyarız.
Ama bu yolculukta gerçekten ilerlemek için iki kaynağımız olmalı:
Biri vizyoner liderlik, diğeri şeffaf ve objektif denetim.
Eğer bu ikisini birlikte yürütürsek, işte o zaman sadece iyi görünmekle kalmayız, gerçekten iyi işler yaparız.
Ve hep söylüyorum: Sürdürülebilirlik bir sunum konusu değil, bir yaşam biçimi. Ve bu yaşam biçimi, ancak kendimize ve kurumlarımıza dürüstçe bakabildiğimizde anlam kazanır.