Kapatmak için ESC'ye basın

Eğitim sistemi için karar zamanı: Dönüşecek mi, yok mu olacak?

Prof. Dr. Çisil Sohodol
BAU İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi – CIFAL Istanbul, UNITAR Direktörü

Tarih boyunca insanlık birçok devrim yaşadı. Yazının bulunmasıyla hafızamız taşlara ve kâğıtlara kazındı. Matbaa icat edildiğinde fikirlerimiz çoğaldı, sınırları aştı. Sanayi devrimiyle makineler kas gücümüzün yerini aldı. Şimdi ise bambaşka bir çağın eşiğindeyiz: Yapay zekâ yalnızca alışkanlıklarımızı değil, düşünme biçimimizi de değiştiriyor.

Bilgiyi bizden daha hızlı işliyor, analiz ediyor, kararlar alıyor, hatta yazıyor ve üretiyor. Bir komutla binlerce kitap taranıyor, en karmaşık sorulara saniyeler içinde yanıt bulunuyor. Bilgi artık insanın ayrıcalığı değil, herkesin ve her şeyin erişebildiği bir kaynak.

Ancak tüm bu hız ve kolaylık, beraberinde büyük bir soru getiriyor:

Eğer her şeyi yapay zekâ yapabiliyorsa, biz ne için buradayız?

Okullar, üniversiteler, eğitmenler, öğrenciler…Yıllarca süren eğitimlerin, akademik tartışmaların, fikir alışverişlerinin hâlâ bir anlamı var mı?

Tam da bu noktada büyük bir yanılgı var. Çünkü bilgiye sahip olmak tek başına yeterli değil. Önemli olan, bilgiyi nasıl kullandığımız, nasıl yorumladığımız ve hangi etik ve insani değerlerle şekillendirdiğimizdir.

Amaçsız, yönsüz, duygusuz bir bilgi yalnızca bir veri yığınıdır. Mesele, hangi bilgiye anında ulaşabildiğimiz değil, o bilgiyi nasıl işlediğimiz, neyin peşine düştüğümüz ve dünyayı nasıl dönüştürdüğümüzdür.

Bilgi, tek başına bir anlam taşımaz. Onu anlamlandıran şey insanın merakı, sezgisi, vicdanı ve vizyonudur. Ve tam da bu yüzden, sadece bilgiye ulaşmaya değil, anlamaya, anlatmaya, anlaşmaya ve anlam yaratmaya ihtiyacımız var.

EĞİTİMİN DEĞİŞEN ROLÜ: EZBERE ÖĞRETMEKTEN ÖTE, DÜŞÜNDÜRMEK

Eğer eğitim yalnızca bilgiyi aktarmaktan ibaret olsaydı, yapay zekâ sayesinde her şey çok daha kolay olurdu. Ancak eğitimin, okulların ve üniversitelerin asıl misyonu, yalnızca neyin bilinmesi gerektiğini öğretmek değil; nasıl düşüneceğimizi, nasıl sorgulayacağımızı ve nasıl yaratacağımızı göstermektir.

Yapay zekâ çağında sağlıklı bir sistem inşa edip bunu sürdürülebilir kılmak istiyorsak; etik değerleri, duyguyu, vicdanı, adaleti, toplumsal meşruiyeti, sanatı, felsefeyi ve insan olmanın ne anlama geldiğini öğretmek; teknolojiyi benimsemek kadar önemli bir sorumluluk olmalıdır.

Bugün birbirimizden öğrenmeye, birbirimizi etkilemeye ve birlikte dönüşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü eğitim, yapay zekânın sunduğu kişiselleştirilmiş öğrenme modelleriyle bireyselleşse bile, özünde bir toplumsal harekettir.

BİLGİ MERKEZLERİNDEN DÖNÜŞÜM MERKEZLERİNE

Bilgi artık her yerde. Ama onu bir ruhla, bir anlamla, bir vizyonla birleştirenler dünyayı şekillendirecek.

Bu noktada, okullar ve üniversiteler yalnızca bilgi aktaran kurumlar olarak kalamaz. Onlar, öğrencilerine ilham veren, rehberlik eden; bilgiyi nasıl sorgulayacaklarını, nasıl düşünmeleri gerektiğini ve nasıl birer bilgi tüketicisinden, bilgiye yön veren bireylere dönüşebileceklerini öğreten merkezler olmak zorunda.

Yapay zekâ verileri işleyebilir, seçenekler sunabilir, kalıpları analiz edebilir. Ancak bir fikrin ruhunu taşıyamaz, adaletin ne anlama geldiğini içselleştiremez, vicdanın pusulasıyla hareket edemez. Bir şairin dizelerindeki hüznü, bir sanatçının fırçasındaki isyanı, bir filozofun sorgulamalarındaki derinliği hissedemez.

Bilgiyi organize eder ama bilginin insan hayatındaki yankısını duyamaz.

Gerçek öğrenme, yalnızca bilgiye sahip olmak değil, onu anlamak, ona yön vermek ve onu insanlığa fayda sağlayacak şekilde kullanabilmektir.

Bu yüzden eğitim, sadece bilginin aktarıldığı bir alan değil, insanın düşünmeyi, sorgulamayı, empati kurmayı ve sezgileriyle hareket etmeyi öğrendiği bir ekosistem olarak görülmelidir. 

Üniversiteler ve diğer eğitim kurumları da yalnızca bilgiyi aktarmakla yetinemez. Yapay zekâ çağında eğitim, dört duvar arasına hapsedilen statik bir süreç olmaktan çıkmalı; bilgiyi ilişkilendirmeyi, çözümler üretmeyi, eleştirel düşünmeyi ve insanı insan yapan duyarlılığı beslemeyi amaç edinmelidir.

Tek başına bilgi, insanlığı ileriye taşımaz. Bu yeni dünyada asıl ihtiyaç, mevcut bilgiyi eleştiren, sorgulayan, yeniden şekillendiren ve toplumsal fayda için kullanan bireylerin yetişmesidir.

Eğer eğitim kurumları bu dönüşümü gerçekleştirebilirse, yapay zekâ döneminde eğitim, insanlığın yeni altın çağına dönüşebilir. Ancak bunu başaramazlarsa, akademik dünya, düşüncenin derinliğini ve insanın yaratıcılığını bir algoritmaya teslim etmiş olacak.

ŞİMDİ KRİTİK BİR EŞİKTEYİZ: DÖNÜŞÜMÜ YÖNETECEK MİYİZ, YOKSA ONA TESLİM Mİ OLACAĞIZ?

Eğitim sistemi ve akademik dünya için iki yol var:

Ya sadece bilgi veren, mekanik öğrenmeyi destekleyen yapılar olarak kalacaklar ve sonunda anlamsızlaşarak yok olacaklar…

Ya da düşünen, sorgulayan, anlayan, anlamlandıran, etik değerleri ve yaratıcı gücü koruyan bireyler yetiştiren dönüşüm merkezlerine dönüşecekler.

Karar artık bizim elimizde.

Dünya bir dönüşüm yaşıyor. Ama bu dönüşümün ne yönde ilerleyeceğine, bilgiyi nasıl anlamlandıracağımıza ve insan olmanın özünü nasıl koruyacağımıza biz karar vereceğiz.

Çünkü gelecek, yalnızca bilgiyi bilenlerin değil; bilgiyi işleyen, ona anlam katan ve onu insanlık için dönüştürenlerin olacak.

Ve şimdi soru şu:

Eğitim, yapay zekâ çağında insan kalabilmenin, düşünceyi özgürleştirmenin ve geleceği şekillendirmenin aracı mı olacak? Yoksa, bir algoritmaya teslim edilen ezberlenmiş bilgilerin gölgesinde kaybolacak mı?

Cevap, şimdi vereceğimiz kararda gizli.