Kapatmak için ESC'ye basın

Yapay zekâ mı girişimci, girişimci mi yapay?

Dr. Nil Girgin
BAU Araştırma Politikaları, Teknoloji Transferi ve Girişimcilik Direktörü

Üniversiteler artık ders anlatılan sınıfların çok ötesinde bir dönüşümün merkezinde yer alıyor. Bugün girişimcilik, üniversite koridorlarından, laboratuvarlardan, araştırma merkezlerinden, öğrenci kulüplerinden doğuyor, teknoparklara taşarak günlük hayatınıza katılıyor. Hatırı sayılır bir süredir üniversiteler, yalnızca bilgi aktaran kurumlar değil, fikirlerin büyüdüğü, denendiği, başarısızlıktan öğrenilen ve yeniliğe dönüşen kuluçka alanları. 

Ancak tam bu dönüşüm yaşanırken, kullanabilen için fırsatlar denizi, geride kalanlar için tehditlerin en büyüğü olarak başka bir güç hızla yükseldi: Yapay zekâ. Dolayısıyla da veri. Hatta çağın en güçlü oyuncuları artık veri sahipleri. Peki, üniversiteler girişimcilik, yapay zekâ ve veri çağında nerede duruyor? Üniversiteler rehberlik eden, yol açan ve ekosistemleri birbirine bağlayan kurumlar mı olacaklar? Yoksa girişimcilik ilhamını sadece başarılı girişimci mezunlarını davet ederek mi aşılayacaklar? 

GİRİŞİMCİLİĞİN YENİDEN TANIMI

Yapay zekânın, dijital girişimciliği nasıl dönüştürdüğünü son dönemdeki başarılı girişim haberlerinden hepimiz izliyoruz. Bir fikir, birkaç satır kodla test edilebiliyor; hatta yapay zekâ ve kodsuz (no-code) platformlar ile artık girişimcilerin kod yazmaya ihtiyaç bile duymadığı bir dönemdeyiz. Bir iş fikrinin pazar araştırması saniyeler içinde yapılabiliyor. İş planları artık algoritmalar tarafından öneriliyor, hedef kitleye ulaşmak otomasyonla mümkün. Girişimcilik daha hızlı, daha az maliyetli ve daha erişilebilir hale geldi.

Ama bu erişim, aynı zamanda bir yanılsamayı da beraberinde getiriyor: Herkesin girişimci olabileceği yanılsaması. Oysa girişimcilik hâlâ bir niyet, bir cesaret ve bir değer üretme motivasyonu. Yapay zekânın bu süreci kolaylaştırdığı açık, ancak ruhunu vermede yetersiz. Asıl farkı, girişimcinin vizyonu belirleyecek. 

YARATICILIĞIN KRİZİ

Bugünün teknolojik kolaylıkları, yeni bir sorun doğurdu: Tekrara dayalı, özensiz girişimler. Yapay zekâ ile üretilen içerikler, tasarımlar, iş fikirleri giderek birbirine benzemeye başladı. Elbette algoritmalar geliştikçe özgünlük artacak, ancak nereye kadar? Girişimcilik hız kazandı ama özgünlüğünü yitirme riskiyle karşı karşıya.

Girişimciliğin toplumsal fayda üretimi daralırken, yaklaşımlar sadece sistemin kendi içinde daha çok veri ve değer emmesini sağlayan bir yöne doğru gidiyor. Yaratıcılığın yerini nitelikli yüksek kalite taklitler alıyor; farklılaşma değil, algoritmaların önerdiği güvenli fikirler ön plana çıkıyor.

Gerçek girişimcilik ise hâlâ risk almakla, farklı düşünmekle, ezber bozmakla ilgili. Bu değerler hâlâ geçerliliğini koruyor. Üniversiteler burada kilit bir role sahip olabilir. Öğrencilerine sadece araçları değil, aynı zamanda sorgulama ve yaratıcılığı geliştirme kültürünü aşılamalı. Disiplinler arası etkileşim, sanat ve teknoloji birlikteliği ve girişimciliği deneyimleyerek öğrenme, bu krize verilecek güçlü yanıtlardır.

VERİ TEKELLİĞİ VE GİRİŞİMCİLİKTE YENİ RİSKLER

Yapay zekâ çağında girişimci olmanın ön koşulu artık yalnızca fikir sahibi olmak değil; veriye ulaşabilmek. Ancak veriye sahip olmak, bugünün girişim dünyasında büyük platformların ve kurumsal yapıların ayrıcalığı hâline geldi. Bu platformlar, sadece veriyle değil; o verinin nasıl işleneceğiyle ilgili altyapıya da sahipler.

Büyük modellerin eğitildiği veri setleri, şeffaf olmadığı gibi sentetik veriler ile çoğaltılmış, örüntü olarak kendini tekrar etme riskleri barındırıyor.

Yeni nesil girişimciler, bu verilere ulaşamadıkça, sadece yapay zekânın sunduklarıyla yetinmek zorunda kalıyor. Bu da inovasyonun değil, varyasyonun önünü açıyor. Büyük ölçekli işletmeler için girişimcilerin bu dar boğazı bir fırsatı doğuruyor aslında. Şirketler yenilikçi fikirleri geliştirme maliyetinden kaçınarak, ekosistemde sıkça yankılanan terimler ile “innovation-intake” ya da “PoC” gibi, temelde şirketin sahip olduğu verileri girişimcilere kısmen açarak iş modellerini doğruladıkları iş birliği türlerini tercih edebiliyor. Girişimci için buradaki risk, bu iş birliği modelinde nakdi yatırım almak yerine veriye erişimin bir varlık olarak önlerine konulması. Bir başka deyişle para yerine veriyi alıyorlar; almak derken de kısıtlı, çoğunlukla anonim bir veriye erişim demek daha doğru.

Bu noktada üniversiteler önemli bir rol üstlenmeli; girişimci ve veri sahiplerini bir araya getirmek. Verinin paylaşımını sağlayan bir yapı ile erişilebilir hale getirmek. Üniversiteler eğitim ve araştırma ve bunlar ile topluma hizmet misyonu ile bir denge unsuru olarak girişimci ve büyük işletmeler arasında platform görevi alabilir. Çünkü verinin tekelleştiği bir dünyada, girişimcilik fırsat eşitliğinden değil, fırsat kıtlığından beslenir.

VERİ ÇERÇEVESİNDE GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRMEK: GİRİŞİMCİLİK NEREYE EVRİLİYOR?

Kodların artık kendi kendini geliştirdiği bir dönemdeyiz. Yapay zekâ, yeni fikirler öneriyor, stratejiler çiziyor, hatta yatırımcı sunumlarını bile hazırlıyor. Ancak bu baş döndürücü hız ve kolaylık, beraberinde bir tehdit de getiriyor: Veriye ve teknolojik altyapıya sahip olan aktörler, yalnızca uygulama geliştirmiyor; aynı zamanda yeniliğin kurallarını da yazıyor.

Bu noktada üniversiteler, sadece içeriden izleyen değil, sürecin içinde şekillendirici aktör olmalı. Veriye erişimi demokratikleştirmek, girişimcilik eğitimini teknolojik okuryazarlıkla birleştirmek ve öğrencilerine etik, yaratıcı ve veriyle düşünebilen bakış açıları kazandırmak, bu dönüşümde onları merkezî bir konuma yerleştirir.

Girişimcilik, yalnızca algoritmaların önerdiği yollarla mı ilerleyecek? Yoksa insanın sezgisi, deneyimi ve toplumsal duyarlılığı bu oyunda hâlâ bir ağırlık taşıyor mu?

Bugün girişimcilik, sadece bir iş fikri değil; bir duruş, bir tercih ve bir yön belirleme meselesidir. Ve bu tercihin yönü, artık sadece teknolojiyle değil, veriye nasıl yaklaşıldığıyla ve erişildiğiyle şekilleniyor.

GİRİŞİMCİLİĞİ YENİDEN DÜŞÜNMEK: VERİ, YARATICILIK VE ÜNİVERSİTELER

Verinin bu denli merkezi hâle geldiği bir dünyada yaratıcı kalabilmek, özgünlük üretebilmek ve değer yaratmak nasıl mümkün olacak? 

Bu soruya tek yanıtı belki üniversiteler vermeyecek ancak girişimci ve yenilikçi davranışı odağa alıp kendini yeniden tanımlamayı başaran üniversitelerin katkısı büyük olacaktır. Sadece bilgi öğreten değil, aynı zamanda veri ile üretmeyi, sorgulamayı ve dönüştürmeyi öğreten platformlara dönüşen üniversiteler, bireylere hem teknolojik yetkinlikler hem de etik pusula kazandırmalıdır. Yeni kuşakların yalnızca teknolojiyi değil, onun etik ve yaratıcı kullanımını da benimsemelerine katkı sunmalıdır. 

Girişimcilik yalnızca şirketleşen birey ve ekipleri değil, bulunduğu çatı altında yenilikçi çözümler geliştiren iç girişimcileri de (intrapreneur) kapsamaktadır. Girişimcilik hangi tanımıyla ele alınırsa alınsın, üniversiteler yalnızca teknolojiyi kullanan bireyler değil, onu anlayan, yönlendiren ve faydaya dönüştürebilen bireylerin yetişmesini desteklemelidir.

Bu dönüşümde üniversitelerin katkısı, sadece mezun veren bir yapı olmanın ötesine geçerek, değişimi yönlendiren ve farklı paydaşları bir araya getiren bir platform işlevi üstlenmelerinde yatıyor. Çünkü girişimcilik, bilgiye sahip olmaktan çok o bilgiyi dönüştürebilme, ilişkilendirebilme ve anlam yaratabilme yetkinliğiyle şekilleniyor.

Bugünün en güçlü sermayesi veri olabilir, ama geleceği şekillendirecek olanlar, bu veriye değer katabilen, fikir üretebilen ve bunları toplumsal faydaya dönüştürebilenler olacak.